Ata'nın Yakasını Bırakmayan Hastalık

Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili bilgi paylasim forumudur
Cevapla
Kullanıcı avatarı
TRWE_2012
Exabyte1
Exabyte1
Mesajlar: 10919
Kayıt: 25 Eyl 2013, 13:38
cinsiyet: Erkek
Teşekkür etti: 877 kez
Teşekkür edildi: 1905 kez

Ata'nın Yakasını Bırakmayan Hastalık

Mesaj gönderen TRWE_2012 »

Resim

11 Kasım 1923:Ölümle İlk Randevu

Hastaydı.Üstelik,hastalığı Cumhuriyet'le yaşıttı.İlk belirtiler 15 yıl öncesinden başlamıştı. Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen 10 gün sonra gelmişti ilk kriz. 11 kasım 1923 günü eşi Laitfe Hanım'la birlikte Çankaya'da öğle yemeğindeydiler. Sofra başında birden eli kalbine gitmiş ve sol kolunun dirseğinden göğsüne vuran şiddetli bir sancıyla kıvranmıştı.Neyse ki sofrada,o günlerde ağır bir zatürre geçirmekte olan Latife Hanım'ı tedavi için Köşk'e gelen Doktor Refik Saydam vardı. Saydam,hemen Latife Hanım için getirdiği kalbi kuvvetlendirici ilaçları hazırladı. Ata'ya derhal bir morfin iğnesi yaptı ve yatışmasını sağladı ağrı tam 20 dakika sürmüş ve Ata'ya epey ter döktürmüş,hayli sıkıntı vermişti.
Ama bitmedi.

İki gün sonra yine bir öğle yemeğinin ardından Köşk'ün bahçesinde aynı ağrı yeniden yüklendi.Aniden rengi sarardı ve ter bastı. Yanındakiler telaşlanınca yakın bir kayanın üzerine çöktü "Çocuklar,bana bir fenalık geldi" dedi. Bu kez sancı daha hafifti ve kısa sürdü. Yaverler koştururken Ata doğruldu ve "Merak etmeyin,geçti,bir şeyim kalmadı" dedi.

Ancak üst üste gelen bu iki kriz Köşktekileri endişelendirmeye yetmişti. Derhal İstanbul'dan kalp mütehassısı Neşet Ömer (İrdelp) Bey çağrıldı.İrdelp, Ata'yı ilk muayenesinde kalbinin çok çalışmaktan yorgun düştüğünü saptadı. Alkol,tütün ve kahveyi azaltmasını ve bir süre dinlenmesini tavsiye etti.Hava değişimi için Akdeniz sahillerinde bir tatil önerdi.
İrdelp İstanbul' dönerken Ata'nın hasta olduğu haberi bir anda virüs gibi yayılmıştı. Muhalif İkdam gazetesi hemen söylentileri haber yapmış ve hükümetten açıklama istemişti. Beklenen açıklamayı 17 kasım günü Haydarpaşa'ya inen Doktor İrdelp yaptı:,"Gazi paşa, fazla mesaiden dolayı biraz yorgunluk belirtileri göstermişlerdir, ancak kısa bir istirahhatten sonra sağlık durumları normale dönmüştür" dedi.

Kamuoyu bu açıklamayla rahatladı. Ama onu yakından tanıyanlar tatmin olmadılar. Çünkü kalbin dinlemensi için kesin istirahat ve perhiz gerekiyordu. Oysa Ata'ya bunları yaptırmak her babayiğidin harcı değildi.Doktorlar, söz geçiremeyeceğini anlayınca bu işi Latife Hanım'a havale ettiler. Latife Hanım Köşk'ün hizmetçilerine kesin talimat vererek kahve servisine ambago koydu. Sigarayı ise 10'la sınırladı. Gazi'nin tabakasına her sabah 10 sigara koyuyor ve bununla yetinmesini rica ediyordu. Fakat o, ne yapmış etmiş, muzip bir çocuk gibi Köşk'teki hizmetçilerden birini kandırıp, kendisi için yaptırılan özel sigaralardan yüzlük birkaç paket getirterek, "zulalamıştı". "Zula"si,her öğleden sonra düzenli gittiği İstasyon'daki özel kalem binasının üst katındaki çalışma odasındaydı. Sigaraları oradaki masanın çekmecesinde saklıyordu.

Ama bir gün, "zula"dan tabakaya aktarma yaparken Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak' yakalandı.

Hasan Rıza Soyak (genel sekreteri)

"Salona girdiğim zaman bu paketlerden biri, açık olarak masanın üzerinde duruyordu. Beni görünce paketi orada unuttuğunun farkına varmış, utanır gibi olmuştu. Paketi telaşla aldı, çekmeceye koyup bana tebessüm etti ve 'Misafirlere veririm diye getirmiştim de' dedi. Anladım ki, bu konuda da hem doktorların tavsiyeleri, hem de eşinin titiz önlemleri boşa gitmişti. O,bir yolunu bulmuş, yine istediği kadar sigara ve kahve içmeye devam etmişti. Tabii bu arada devlet işleriyle uğraşmaktan ve meclise devam ederek önemli görüşmelerde bulunmaktan geri kalmıyordu. Yani geçirdiği krizden epeyce sarsılmış olmasına rağmen yine eski yaşayış tarzına ve faal hayatına dönmüş bulunuyordu."

Sonunda Ankara'da Mustafa Kemal'e hakim olunamıyacağı anlaşılınca, yakınları bir İzmir seyahati tavsiye ettiler. Latife Hanım'ın da hava değişimine ihtiyaç duyması üzerine Atatürk bu öneriyi kabul etti ve yılın son günü yanına eşini alarak İzmir'in yolunu tuttu.

Latife Hanım'ın Göztepe'deki, köşkünde 50 günlük bir dinlenme sonunda Gazi, İyileşmiş olarak Anakara'ya geri döndü. Ve yeniden işe koyuldu. Oysa atlatıldı sanılan bu ilk kriz onun ölümle ilk randevusuydu.
İkincisi 3,5 yıl sonra geldi.

"O bunakların raporuyla mı hareket edeceğim?"


Kriz, bu kez Ata'yı gece, yatağında yakaladı. 22 mayıs gecesi, sol kolunda ve göğsünde şiddetli bir ağrıyla uyandı.
Terlemişti. Midesi bulanıyordu. Hemen Doktor Refik (Saydam) ve Sağlık Bakanlığı SağlıkKoruma Genel MüdürüDoktor Asım İsmail (Arar) yetiştiler. İstanbul'dan da Profesör Neşet Ömer (İrdelp)çağrıldı. Tansiyonu ölçüldü ;büyük 14, küçük 9'du. Muayeneler yine aynı sonucu verdi : yorgunluk...

O günlerde kafası sürekli Nutuk'la meşguldü. Bu büyük eser i-çin saatler boyu çalışıyor, bazen 30 saat aralıksızyazdığı oluyordu. O geceki kriz atlatıldıktan birkaç gün sonra bir akşamüstü,yaverler Köşk'teki kuleli salondangelen bir çığlıkla irkildiler. Bağıran Atatürk'tü.Göğsüne ve sol koluna yine şiddetli bir ağrı saplanmıştı: "Bu ağrıyıburadan çekin"diye bağınyordu. Yine doktorlar çağrıldı. Ata'ya bir santigram morfin şırınga edildi. Her türlüçalışma, alkol ve sigara yasaklandı. Bol bol süt içip, sebze yemesi ve istirahat etmesi tavsiye edildi. Neşet Ömer Bey'in teşhisi yine aynıydı: "Fazla yorgunluktan doğan bir asabiyet hali..."

Bu kez hükümet duruma el koyma gereği duydu. Teşhisten emin olmak için dışardan hekim getirtilecekti. Konu,
Atatürk'ün doktoru Neşet Ömer Bey'e açıldı. Profesör, itiraz etmedi. Hafif kırgm, "Gelsinler" dedi, "Benim koyduğum teşhisten bir kelime fazlasını söylerlerse, diplomamı yırtar, kendimi hekimlikten men ederim."

Gazi'nin de onayı alınarak durum Berlin'deki Türk Büyükelçi-hği'ne bildirildi. Doktor Asım İsmail Bey'in yanında asistan olarak çalıştığı Berlin Tıp Fakültesi 2. Dahiliye Kliniği eski direktörü Profesör Kraus ile onun hocası olan Münih Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği Direktörü Profesör Von Romberg Türkiye'ye davet edildiler. Avrupa'da bütün hükümdarların ve ailelerinin sağlık problemlerinde göreve koşan ve yıllar önce bir kez Sultan Re-şad'ın bir hastalığı sırasında istanbul'a da gelmiş olan iki profesör, Gazi'ye bakmak için yol paralan hariç onar bin lira istediler, istekleri kabul edildi ve 6 haziran 1927 günü Ankara'ya getirtildiler, iki doktor, önce hastanın durumuna ilişkin ayrıntılı bir rapor aldı:
"Hasta 46 yaşındaydı. Babası genç yaşta had bir hastalıktan ölmüştü. Annesini ise 65 yaşında kalp yetmezliğinden kaybetmişti. Sağlam bir bünyesi olmasına karşın çok sigara ve içki içiyor ve çok çalışıyordu."

İki Alman doktor, uzun muayenelerden sonra Gazi'nin çok sigara içmekten dolayı bir göğüs anjini geçirmiş olduğu teşhisine vardılar. Alkol ve tütünün çok azaltılmasını ve Gazi'nin yorulma-masını tavsiye ettiler. Bunlar, Doktor Neşet Ömer Bey'in tavsiyelerinin aynıydı. Ankara'da 4 gün kalan Alman uzmanlar ayrılırken, son bir kez Köşk'e çıktılar. Gazi ikisine de iltifat etti. Öğütlerini tutacağına söz verdi. Ama yanındakiler, Gazi'nin gözlerindeki o müstehzi ifadeyi fark ettiler.

Doktorlar çıkınca Ata, bir sigara yaktı, bir de kahve söyledi. Si-garasızlıktan başı ağnmaya başlamıştı. Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, "Ama doktorların raporu..." diyecek oldu. Gazi, alaycı bir edayla güldü:

"Aman efendim, ben o bunakların raporuyla mı hareket edeceğim..."
Ve eski yaşam tarzına geri döndü...
Kalbinin sapasağlam olduğundan artık emindi.
Zaten hastalık yanlış yerde aranıyordu.
içki kalbini değil, karaciğerini eziyordu...

Kaynak: Hasan Rıza Soyak Anılarından

TRWE_2012
Cevapla